Kategoriler

Oyun Çocuğun Dünyası

Oyun Çocuğun Dünyası
Çocuğun Dünyası Bir Oyun Dünyasıdır

Sorumsuzluğun, gerçeğe büyük bir beceriyle egemen oluşun dünyasıdır.

Ancak bu oyun, yetişkinlerin anladığı anlamda oyun değildir.

Çünkü çocukta, oyunla gerçek arasında yetişkinin ayırt ettiği ayrıcalık yoktur.

Çocuk oyun oynamazken de aslında yine aynı oyun dünyasının içinde yaşamaktadır.

Ancak bu oyun dünyası, çocukta uzun bir süreç için değişmeden kalan bir olgu olmayıp, kimi kere yavaş, kimi kere çabuk değişen bir oluşum içindedir.

Çünkü çocuk, yetişkinlerin egemen oldukları bir dünyada ve sürekli olarak onların etkileri altında yaşamaktadır.

Çocukluk yaşantılarımızdan anımsarız hep, erkek çocuk uzunca bir dal parçasının, bir sapanın üstüne oturur gibi yapıp onu, ovalardan tepelerden rüzgâr gibi uçan, uçurumlar aşan, benzeri bulunmaz bir at yerine koyar.

Onunla işi bitince veya ilgisi başka bir oyuna kayınca da, bulunduğu yerde bir sopa, bir dal olarak, gerçek niteliğiyle bırakır gider.

Bir kız çocuk, tahta parçası ile oynar ve ona «sevgili bebeği» gibi davranır. Kısa bir süre sonra ilgisi başka bir yöne kaydığında bu kez aynı tahta parçasını kırar veya ateşe atar.

Kaba bir gözlemle, çocuğun bir dal veya ağaç parçasına, hem gerçek ve hem de kendi kazandırdığı olmak üzere iki değişik anlam verdiği görülmektedir.

Çocuk her iki davranış bicimi içinde de son derece ciddidir ve her iki etkinliği de gerçekten yaşamaktadır. Onun için bu iki davranış biçiminden biri, ne diğerine oranla daha az gerçek, ne de daha az önemlidir.

Çocuk oyuncaklarıyla gerçek ve çok derin duygusal ilişkiler içindedir. Bunlarda ortaya çıkan aksaklıklar ve bozulmalar, onda duygusal çalkantılar yaratır.

Bunun güncel ve pek bilinen bir örneğini, oluşturan “Küçük Kız” şarkısındaki duyuşu, sanırım pek çok yetişkin hanım okuyucu, çocukluk anıları içinde bulabilecektir.

“Küçük kız, küçük kız, söyle bize nerdeydin
Küçük kız, küçük kız, söyle nerdeydin?
Dün sabah bekledik oynamaya gelmedin
Dün sabah bekledik hiç görünmedin.

Sormayın halimi, ah neler oldu
Yüreğim sıkıştı, gözlerim doldu.
Başıma geleni eğer bilseniz
Çok üzüntü duyar, ağlardınız siz.

Vah vah, seni çok solgun gördük
Vah vah, gerçekten çok üzüldük.
Böyle harap etme kendini,
Haydi, söyle bize derdini.

Dinleyin çocuklar, bebeğim var ya,
Hani uzanınca gözünü kapar ya,
Hani oturunca açar yeniden,
Dün sabah oynarken düştü elimden.
Kırıldı!

Yine, beş yaşındaki bir kız çocuğu, çemberini çevirirken birden durur ve annesine şöyle der: “Sanırım bu çember canlı. Çünkü nereye istersem oraya gidiyor.”

Çocuk, oyuncaklarıyla olduğu gibi oyunlarıyla da ayrılmaz bir bütünlük içindedir. Oyun süreci içinde ona yapılacak uygunsuz yaklaşımlar, bazen duygularının derinden yaralanmasına neden olur.

Çünkü o oyun içindeyken en azından bizim işimizde olduğumuz kadar ciddidir. Bunlardan en ilgi çekicilerinden biri üç yaş altı aylık olan bir oğlan çocuğununkidir.

Bu çocuk, oyun olarak kömür taşımacılık oynamayı çok seviyor ve bu oyunu tüm gün boyunca sürdürmekten büyük haz duyuyordu.

Bu oyunu sürdürdüğü günlerde kendisine, “Kömür taşıyıcısı” olarak seslenilmesini istiyor ve böyle günlerin akşamlarında yatmadan önce tanrıdan kendisini her zaman olduğu gibi iyi bir çocuk değil de, iyi bir “Kömür Taşıyıcısı” yapmasını diliyordu.

Bu çocuk bazı günler asker, bazı günler bakkal, bazı günler de saka kuşu oluyor ve annesi onun o günkü kişiliğini diğerleriyle karıştırdığı zaman son derece kırılıyordu.

Bu örnek çocuğun oyunda ne kadar ciddi olduğunu tüm açıklığıyla göstermektedir. Çünkü çocukta oyun ve gerçek yaşam arasındaki çizgi henüz çizilmemiştir.

Bu ikisi yani oyun ve gerçek onun için birbirine ters düşen şeyler değildir.

“Oyun çocuğun tek başına inanmak istediği bir gerçektir, tıpkı gerçeğin, çocuğun yetişkinle severek oynadığı bir oyun olduğu gibi.”

Bu demektir ki oyun çocuğun gerçeğidir ve bizim gerçeklerimiz çocuğun görüşüyle gerçeklik oranı düşük birer oyundur. Çocuk psikolojisinin ünlü araştırıcılarından Piaget, yukarıdaki görüşüne ek olarak, çocukta gerçeklik bilincinin gelişmesinde dört basamak belirler;

- İki veya üç yaşına kadar, bir isteğe karşılık olan her şeyin gerçek olduğu evre.
- Yedi veya sekiz yaşına kadar, birbirinden ayrı fakat aynı orada gerçek iki dünyanın, oyun ve gerçek yaşamın bulunduğu evre.
- 11 veya 12 yaşına kadar, birbirinden ayrı bu iki dünyanın önemlilik sıralanması içine girdiği evre.
- 12 yaşından sonra, bu iki ayrı dünyanın bir mantık değerlendirmesine uğrayarak önemlilik sıralanmasının bittiği, çocuğun tek ve bütün bir dünyaya sahip olduğu evre.

Şu unutulmamalıdır; Çocukluğunu yaşamayan çocuk, gerçek bir yetişkin olma yolunda' zorluklarla karşı karşıyadır.

Çocuk için ayırıcı tanı, kendi dünyasına, yetişkinlerin dünyasına oranla daha büyük bir değer vermesi ve onu daha çok sevmesidir.

Çocuğun, bu oyun dünyası içinde bulunduğu uzun süre içinde geçirdiği gelişimin, yetişkinlerin etkisiyle geçirdiği gelişmeden daha az ve önemsiz olduğu söylenemez.

Çocuk bu iki dünya arasındaki ayrıcalığı anlamaya başladıktan ve özettikle oyun oynamak terimini kullanmaya başladıktan sonra, bu etkinlik, onun için daha renkli ve canlı olanıdır.

Güldürü niteliğindeki şu gerçek konuşma bunun ilgi çekici bir örneğidir;

“ İki kız kardeş bir gün aralarında şöyle konuştular; - Haydi gel, bugün kız kardeşlik oynayalım,”

Pek çok yönlüdür oyunlar ve içeriklerine göre şöyle kümelendirilebilirler;

Duygusal Oyunlar

Bunlar çocuğun ilk oyunlarıdır. Bebek daha ilk günlerde, annenin kokusuna, biberon şişesine, annenin ve babanın sesine, müziğe, ani gürültülere heyecansal tepkilerde bulunur. Bu tepkileri, mimik, jest ve ses olarak izlemek mümkündür.

Çocukta ilk ve temel davranışlar, olarak görülen taklit, yalnızca insan yavrusunu özgü bir davranış biçimi değildir, Pek çok hayvanda taklidi görmek mümkün!

Ötücü kuşlardan kanarya doğadaki sesleri taklit etmede büyük bir yeteneğe sahiptir. Akarsu sesini, çağlayan su sesini, kurbağa ve yılan sesini, bülbül sesini taklit edebilmekte, hatta özenli ve sabırlı bir eğitimle iki üç sözcüklük küçük cümleler öğrenebilmektedir,

Papağanların insan konuşmasını, şempanzelerin insan davranışını taklitteki becerileri herkes tarafından bilinmektedir.

Çocuk taklide önce kendisini taklit etmekle başlar. İlk taklit ettiği şey, yaratılıştan sahip olduğu bazı ses kalıplarını bıkıp usanmaksızın tekrarlamaktır. Bu alanda eğitim gören çocuk, kısa bir süre içinde büyük aşamalar gösterebilmektedir.

Taklit, giderek duygusal ve sosyal bir içerik kazanır. Konuşma ve dil yeteneğinin kazanılmasının temelinde taklit yatar. Bebeği ile oynayan, ona annelik yapan, besleyen, giydiren, seven ve döven çocuk yalnızca annesini taklit etmemekte, aynı zamanda kendisinin yetişkin bir insan, bir anne olduğunu düşlemektedir.

Ancak burada, objektif elemanlar bulunmadığından, çocuğun tümüyle gerçekten kopmuş olduğundan söz edilemez. Küçük bir kız çocuğu, annesini taklitle, eline geçirdiği bir bezle toz alırken, hem bir oyunu sürdürmekte, hem de yarınki görevinin somut bir deneyini görmektedir.

Sosyal İçerikli Oyunlar

Bunlar, birden fazla çocuğun birlikte katıldıkları oyunlardır. İlk sosyal oyunlar, büyüklerin yaptıklarını taklitle başlar. Evcilik, misafircilik, pazarcılık, doktorluk, okulculuk gibi oyunlar bunların ilk örnekleridir.

Bu oyunları daha gelişmiş küme oyunları izler. Bunlar kuralları olan ve belli bir disiplini gerektiren oyunlardır. Bunların arasında, seksek, körebe, kovalamaca, mendil kapmaca, yakar top, kurtarmaca ve diğerleri sayılabilir.

Oyun Boşa Yitirilen Zaman mıdır?

Ne türden olursa olsun her oyunun çocuğa kazandırdığı bir şey vardır. Oyunların bir kısmı belli bir beceriyi gerektirir.

Çember çevirmek, paten kaymak, bisiklete binmek, topaç çevirmek, ip atlamak gibi oyunlar çocuklarda hareket olgunluğu ve bedensel becerilerin gelişmesini sağlar.

Bazı oyunlar çocukları, ilerde atılacak oldukları yaşamda alacakları role, görevlerine hazırlar. Bebeklerine annelik yapan, ona ninni söyleyen bir kız yarınki işinin hazırlığı içinde değil midir?

Okul öncesi çağında, oğlan çocuklarının kız çocuklarına oranla daha yoğun bir biçimde bir yapım etkinliği içinde bulundukları ve kendi kendilerine bir şeyler üretmeye, malzemelere biçim vermeye uğraştıkları saptanmıştır. Bunlar, yarınki mimarlar, mühendisler, ustabaşları, işçiler, çiftçiler, tüm üreticilerdir.

Birlikte oynayan oyunlar giderek sosyal içerik taşımaya başlar. Çocuklar bu oyunlarda, birlikte çatışma, yardımlaşma, hoşgörü, kurallara uyumun yanı sıra, kişisel rekabeti, bağlı bulunduğu kümeyi başarıya ulaştırma, diğer kümelerden üstün kılma alışkanlığını, yarışmayı, yenmeyi, yenilmeyi, savaşmayı, uzlaşmayı güçlüklere karşı koymayı öğrenir.

4.5 5 2
YORUM YAP ve PUANLA