Çocuklara Yaşam Koçu Değil, Anne Desteği Gerek!
Kadınlar erkeklerden ayrıdır, apayrıdır. Farklı dünyaları, ihtiyaçları, ayrıntılarda olan güzellikleri, incelikleri görme gözleri vardır. 6. hisleri, duygusallıkları, her daim hazır beklettikleri gözyaşları ve şen şakrak oldukları dakikalar vardır. Sertlik bazısında rastlansa da çoğunun dünyasına terstir. Kadın olmak yumuşak bir kalp, gülen gözler, sıcacık bir gülümseme ister. İnsan içine çıktığında herkesin içi açılsın, dalda yeşeren bir çiçek tomurcuğu gibi her daim baharı müjdelesin istenir. Erkeklerde olmayan envai çeşit karakter özelliği sıralayabiliriz, kadın denilince.
Kutsaldır kadınlar. Ve her zaman üstünlerdir erkeklerden... Erkekler bunu inkâr ededursun, onlar bile kabullenir kadının fendinin erkeği yendiğini. Öyle olmasa otobüste, dolmuşta hatta durakta yer verirler mi? Eskiden tam tersi olsa da önden yürümemize izin verirler mi? Market poşetlerimizi, bazıları gocunsa da kol çantalarımızı taşırlar mı? Onlar dile getirmese de beden dilleri ortaya koyuyor kadının üstünlüğünü...
En önemlisi de anaçtır kadın, annedir. Cenneti ayaklarının altına sermiştir. Cennet kokulu bir yavru armağan etmiştir, yuvasına. Ne zahmetlere katlanmıştır, 9 ay 10 gün boyunca. Buna rağmen gıkı çıkmamış "yavrum" deyip daha karnındayken şefkatle, sabırla beklemiştir minik aile ferdini.
9 ay 10 gün belki daha kısa belki daha uzun süresi önemli değil elbette, sıkıntılara, o tarifsiz heyecana katlanıp dünyaya getirdiği yavrusu her zaman el kadar bebektir onun gözünde. Evlenip kendi yuvasını kursa bile o "evladım, yavrum" diye seslenecektir, ona. Tabiri caizse kazık kadar adam da olsa el kadardır onun gözünde. Çünkü annedir o. Altını ıslattığı, kısa pantolonla gezip, şeker diye ağladığı günleri hatırlamaktadır.
Çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren anneler kabullenmese de bir büyüme süreci başlar. Bu süreçte annenin yapacağı büyük görevler vardır. Öncelikle sarıp sarmalayıp koruduğu yavrusunun büyümesine izin vermek gibi...
Yapılan yanlışlar o kadar ufak ki, incir çekirdeğini doldurmaz. Şöyle bir paylaşalım sizlerle bu yanlışları; öncelikle unutmayın ki her gece uyku saati geldiğinde, çocuğunuzun yanında siz yatmayacaksınız veya onu ömrünüzün sonuna dek ayağınızda sallamayacaksınız. Bu nedenle, belli bir yaşa gelmiş, yürüyebilen, konuşabilen, türlü türlü haytalıklar yapıp ardından sevimli görünmeyi sürdürebilen çocuklarınızın kendi yatağında, kendi başlarına uyumalarına izin verin. Ayakta sallamak, uyuyana kadar yanında yatmak gibi hatalara düşmeyin. Unutmayın, ilerde üniversite kazanacak, yurt odasında siz olmayacaksınız yatağında. Askere gidecek, kışlada siz yatmayacaksınız aynı ranzada. Evlenecek, siz yatmayacaksınız gelin ve ya damadınızla aralarında. Bu alışkanlık ne kadar erken kazandırılırsa o kadar iyi. Bu alışkanlığı kazandırmak içinse sizin çocuklarınıza izin vermeniz gerekli. Çocuğunuz ileride iş toplantısına gittiğinde, arkadaşlarıyla yemeğe çıktığında, okul kantininde biberonla içmeyecek içecekleri. Biberon bebekler içindir, 2 3 yaşına gelmiş bir çocuk ise bebek değildir. Bu nedenle biberonlar çöpe veya ihtiyaç sahiplerine kampanyası başlatınız evinizde. Çocuğunuza bardak tutmayı öğretin ardından. Unutmayın ömür boyu bebek kalacak, sürekli ayakta sallanıp biberonla içecek servis edilen birini yetiştirmiyorsunuz. İleride oy kullanacak, arkadaş çevresi olacak, iş sahibi, ayaklarının üstünde durabilen, sorumluluklarının farkında, nerede nasıl oturulur kalkılır bilen bireyler yetiştiriyorsunuz. Gelecek nesiller öğretmenlerden önce annelerin eseri olacaktır. Günümüzde her evin demirbaşı olan, yüz bile yıkanmadan düğmesine basılan televizyonları çocuklarınız için sanal bakıcı ilan etmekten vazgeçin. Çocuk televizyon karşısında hiç hareketsiz, gık bile çıkartmadan oturuyorsa ve gözlerini saatlerce bir ekrana dikmişse "Aman ne uslu çocuk!" diye sevilmeyi hak etmemiştir. Televizyon çocuklar için en tehlikeli silahlardır. Beyin gelişimlerinin oluştuğu küçük yaşlarda ve karakterlerinin şekil almaya başladığı bir çağda sabahtan akşama kadar bir çocuğun televizyonu arkadaş edinmesi hiç doğru değil. Küçücük yavrunuz için seçeceğiniz en kısasından ve içinde doğru mesajların barındırıldığı tek bir çizgi film, yeter de artar bile. Günümüzün olmazsa olmazı bilgisayarlar ise ikinci tehlikeli silah. Artık çocuklar kalem tutmayı öğrenmeden mause tutmayı öğreniyor. Okumayı sökemeyen çocuklar, bilgisayar canavarı oluyor. Yavrularınız, 24 saat boyunca bilmem kaç level atlamasa da olur hatta belli bir yaşa kadar bilgisayarla tanışmasa bile olur. İnternet doğru nasıl kullanılır, bilinçli internet kullanıcısı kimdir bu tür kuralları bilmeden çocuğun, özellikle 5 6 yaşlarındaki çocukların bilgisayarla nasıl bir işleri olur, onu da sorgulamak lazım. Oyun, sadece bilgisayar üzerinden oynanan bir şey değil. Legolar, oyun hamurları, boyama kitapları, bebekler, arabalar, parklar bahçeler, trenler vs hepsi çocukların oyun oynaması için sunulmuş birer nimet. Bilgisayar ise sanal oyunlarla çocukları içine hapseden, gerçek dünyadan alıp sanal aleme tıkılı kalması için çabalayan bir illet.
Dikkat edilmesi gereken, her evin altın kuralı olmalı denilecek diğer bir konu ise "Yemek saatinde herkes yemek masasında olmalı." Çocuğunuzla aynı saatlerde aynı yemek masasında oturmazsanız salonun içinde elinizde tabak kovalamaca oynayarak iki lokma yedirmeye çalışırsanız, söyler misiniz bu çocuğa sofra adabını nasıl öğreteceksiniz?
Her yanlışı çocuklarınıza söylemek zorunda değilsiniz. Siz annesiniz, doğrucu davut değil! Sevgili anneler, unutmayınız ki bir musibet bin nasihatten iyidir. Bırakın çocuk, koşarsa düşeceğini, sobaya değerse elinin yanacağını, sıcak bir şeyin yenilmemesi gerektiğini, iğnenin eline batacağını kendi yaşayarak öğrensin. Bunu derken, cama çıkarsa aşağı düşeceğini kendi öğrensin demiyorum elbette! Koruyucu melek olacaksınız fakat her zaman değil. Bırakın küçük kazalar yapsın.
Artık onlarda bu fani dünyanın içerisinde minik bedenleriyle birer birey olduklarına göre, büyümelerine izin verebiliriz, sizce de öyle değil mi?