Kategoriler

Çocuk Hikâyeleri Yazmak

Çocuk Hikâyeleri Yazmak

Çocuk edebiyatı, kimilerine göre çocuktan bahseden bütün edebi verimler, kimilerine göre de çocuğun ekseni etrafında gelişen olay ve düşünceleri aktaran eserler olarak tarif edilirken, bir kısım araştırmacı da bu kavramı edebiyat genel kavramı içerisinde ele almıştır.

Çocuk edebiyatı kavramının ortaya çıkışını veya böyle bir kavramın varlığından ve gerekliliğinden bizi haberdar eden eğitimci yazarların katkılarını göz ardı etmemekle birlikte, çocuk edebiyatının ortaya çıkmasında, çocukların daha etkin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bir şeyin gerçekleşmesi için, ona ihtiyaç olması gerekir. Çocuklar, ta eski zamanlardan beri kendilerine uygun sözlü ve yazılı kaynaklara ihtiyaç duymuşlar ve bu ihtiyaçlarını de çeşitli yollardan gidermeye çalışmışlardır.

Çocuğun kendine göre ve kendisi için istediği edebi verimler, zaman içerisinde yayıncıların dikkatini çekerek, onların bu önemli pazara gözlerini çevirmesine sebep olmuştur. Bu arada çocuklar için yazılan tahkiyeli eserler, gün geçtikçe artış göstermiş, bunlar içerisinde de en önemli yeri hikâye türü oluşturmuştur.

Hikâye, şiir ile roman arasında hassas bir yapıya sahip olan ve göründüğünden çok daha önemli özellikleri olan edebi bir türdür.

Genel olarak anlatmaya dayalı bir edebi tür olan hikâye, çoğu zaman birtakım olaylara ve şahıslara da yer verdiği için, romanla bir arada; çoğu zaman "hikâye ve roman" genel başlığı altında değerlendirilmeye tabi tutulmaktadır.

Hikâyenin kendine özgü yapısı itibariyle diğer edebi türlerden farklılık gösterir. Fazlalığı kabul etmeyen ve görünmeyen birtakım ölçüler bu türü şiire yaklaştırmaktadır.

Belirli dönemlerde romancılar için bir basamak olarak görülen hikâye, giderek şahsiyet bulmuş ve Ömer Seyfettin'den Sait Faik'e uzanan bir yoldan geçerek günümüze gelmiştir.

Hikâye, genellikle büyükler tarafından okunması gereken bir tür olarak algılanmaktayken, bu türün çocuklar açısından da büyük bir önem arz ettiği son yıllarda daha çok anlaşılmaya başlandı.

Henüz konuşma aşamasına gelmeyen çocuk, hikâye kavramı ile dolaylı olarak karşılaşır. Kimi araştırmacılar, bu karşılaşmayı 2 yaşına kadar indirmektedir.

Ancak, bu karşılaşmanın oluşumunun bilinçli olduğunu söylemek imkânsızdır. Çünkü o yaşta çocuğun hareketlerinin birçoğunda bilinçli bir tutum gözlenemez. Çocuğun hikâye kavramı ile bilinçli bir şekilde karşılaşması ise ancak 8 yaş civarında olmaktadır.

Çocuk, kendi hayal dünyasında oluşturduğu bir olayı tek başına yaşadığı gibi, kimi zaman çevresinde bulunanları da anlatımlarına ortak eder. Bazen kişileştirmeler yaparak, kendi dışında gelişen olayları canlandırır ve onu yorumlar.

Türkiye'de çocuk hikâyelerinin niteliği ve özellikleri ile ilgili bilimsel çalışmanın sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır.

Hikâye metninden tutun da, bu metinlerin okunması veya okutulmasında uyulması gereken kuralların yeterince belirlenmemiş olması, hazırlanan çocuk hikâyelerinin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Günümüzde birçok çocuk hikâyesi, büyüklerin bile anlayamayacağı özellikte olmasının asıl nedeni de budur. Çocuk hikâyeleri konusunda bilimsel ve tematik çalışma yapıldığı takdirde, yazılan hikâyelerin yazar, çocuk ve aile üçgeninde istenen boyutları yakalayacağını söyleyebiliriz.

Çocuklara yönelik yazılan eserlerin pedagojik açıdan olduğu kadar, kültürel açıdan çocuğa göre uygunluğu tartışılmaktadır. Özellikle ülkemizde yayınlanan çocuk kitaplarının hemen tamamına yakınında bu özelliği görmekteyiz.

Konu ile ilgili bilimsel bir kuruluşun olmayışı, var olan kuruluşlarda da yeterli ve kalifiye elemanın bulunmayışı çocuk yayınlarında başıbozukluğa ve vurdumduymazlığa sebep olmaktadır. Bu yüzden herkes çocuklara yönelik hikâye yazamaz.

Bir kimsenin çocuklara yönelik hikâye yazabilmesi için, onun ruh dünyasını çok iyi anlaması gerekmektedir. Bilindiği gibi çocuk, biyolojik ve psikolojik gelişimi içerisinde diğer yaş guruplarından farklı bir özelliğe sahiptir.

Gelişmiş batı ülkelerinde çocuklara yönelik hikâye eserleri, çocuk psikologları, pedagoglar ve sosyologların işbirliği ile yazılmaktadır. Bizde de buna benzer ekip çalışmalarının yapılmamış olması, yazılan eserlerin büyük bir kısmının, çocukların zevk dünyasına hitap etmediğini gözlemekteyiz.

Eğitimciler ve psikologların tespitlerine göre çocuk hikâyelerinin yazımında şu üç yaş grubu esas alınmalıdır.

- Okul öncesi (5-7 Yaş Grubu Çocuklar)

Bu yaş grubuna dâhil çocukların en önemli özelliği bir hikâye metnini okumanın yanında, kendileri de hikâyede anlatılan olayı yaşamak isterler.

Bu yüzden, hikâyelerde anlatılan olay, çocukların sadece duygularına hitap etmemeli, onun etrafında gözlediği ve yaşadığı ve gerektiğinde yaşadığı olaylardan seçilmelidir.

Bu yaş gurubu için yazılan hikâye metninde kullanılacak görsel malzemeler de özenle seçilmelidir. Bu malzemeler abartıdan uzak ve doğal bir yapıya sahip olmalıdır.

Hikâyelerde kullanılan görsel malzemede önemli olan, çocuğun kendi hayal dünyasını da kullanmasına imkân tanımak ve kendini olayın içinde hissetmesini sağlamaktır.

Bazen çocukların da hikâyeye katılması için, dolaylı mizansenler hazırlanmalıdır. Çocukların anlatılan hikâyeye katılma ve onu paylaşıma arzuları da göz önüne alınarak, hikâyenin kurgulanmasında bu durum göz önüne alınmalıdır.

Kimi zaman hikâyelerin kurgulanmasında ve resimlenmesinde bazı aşırılıklara kaçıldığı görülür. Çocuklara hikâyeyi sevdirmek, onları anlatılan olayın içine çekmek için, aşırılıklardan uzak durulmalıdır. Çünkü bu yaş grubu çocuklarında her zaman bir denge anlayışı hâkimdir.

- İlkokul Devresi (8-12 Yaş Grubu Çocuklar)

Bu yaş grubu çocukların eğilimleri içten dışa doğrudur. Çocuk çevresiyle daha uyumlu ve onlarla ilişki kurma arzusu içindedir. Paylaşımcı ve paylaştırıcı özellikleri ön plana çıkmaya başlamıştır.

Etrafında olup bitenleri nedenleriyle birlikte öğrenmeye ve kendince bir sonuca ulaştırma arzusu içinde olan çocuk, sadece gözlemci değil, aynı zamanda katılımcıdır.

Öğrenme arzusu ile akılına gelen veya kafasına takılan her türlü soruyu sormaktan çekinmez. Onun için, bu yaş grubu çocukları için yazılan hikâye metinlerinde bu özellikler dikkate alınmalıdır.

Yazılan hikâye metinlerinin çocukların yaş seviyesine uygun olmakla birlikte, kurgusu sağlam olmalı, gereğinden fazla abartılara ve çocuksu anlatımlardan uzak durulmalıdır.

- Ortaöğretim Devresi (12-15 Yaş Grubu Çocuklar)

Bu yaş grubundaki çocuklar büyüklere yönelik hikâye metinleri ile çocuk hikâyeleri arasında köprüdürler. Diğer yaş grubuna bağlı çocuklarda hikâyeler genellikle hayal mahsulü iken, bu yaş grubuna yönelik hikâyeler daha gerçekçidir.

Çocukların genel psikolojik özellikleri de dikkate alındığında, değişken bir ruh yapısına sahip oldukları için, kimi zaman olgun bir insan, kimi zaman da çocuksu bir karaktere bürünebilirler.

Tutarsızlıkların sık görülmesi, onlara yönelik yapılan her türlü eğitim faaliyetinin özenli olmasını gerekli kılmaktadır.

Kendi yaptıkları işlerin beğenilmesini isteyen çocuklar, okudukları hikâyelerin, büyükler tarafından da beğenilerek okunmasından mutlu olurlar.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız yaş grupları ve bunların belirgin özelliklerinin dikkate alınması, çocuklara yönelik eserlerinin başarısını artıracaktır. Günümüzde aileler, çocuklara yönelik eserlerin önemini yeterince fark edemediği için, çocukların gelişiminde karşılaşılan olumsuzluklar gün geçtikçe artmaktadır.

Aileden başlayan ve daha sonra okulda gelişmeye başlayan çocuk ve oyun ilişkisinin, bilimsel ölçüler içinde düzenlenmesi ile birlikte, sağlıklı bir neslin yetişmesinde önemli mesafeler alınacaktır.

Hikâye her yaşta insan için önemlidir. Ancak çocuk için vazgeçilmez bir olgudur. Bu gerçekten hareketle, çocuğun hikâye yoluyla eğitimini sağlamak, onlara istenilen davranışları kazandırmak en kestirme yoldur.

Batılı eğitimciler bunun önemini çok önceden keşfetmiş, eğitim programlarını bu gerçek ışığında düzenlemişlerdir. Bizim de, tiyatroyu bir sahne faaliyetinin dışında, çocuğun eğitiminin her safhasında kullanılacak bir öğe olarak görüp, eğitim programlarımızı buna göre düzenlememiz gerekmektedir.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız yaş grupları ve bunların belirgin özelliklerinin dikkate alınması, çocuklara yönelik yazılan hikâyelerin başarısını artıracaktır.

Günümüzde hikâye, bir hayat tarzı haline gelmediği veya aileler hikâyenin önemini yeterince fark edemediği için, çocukların gelişiminde karşılaşılan olumsuzluklarda hikâyenin yapıcı gücü ve rolü anlaşılmaktadır.

Oysa hepimiz hikâye anlatarak yaşar ve kendimizi ifade ederiz. Çocuğun ruh ve düşünce dünyasının gelişmesinde onları böyle yapıcı ve eğitici bir güçten mahrum etmemenin anlam ve gerekçesi olamaz.

Dr. Gıyâsettin AYTAŞ

4.5 5 2
YORUM YAP ve PUANLA