Kategoriler

Çocukta Zekâ Gelişimi

Çocukta Zekâ Gelişimi

Zekâ, zihnin öğrenebilme, öğrenilenden yararlanabilme, yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneğidir. İnsan zihninin, çevresinde olanları kavrama düşünme, muhakeme etme, öğrenme gibi görevleri vardır. Buna göre de zeki insan, eşyaları, sayıları, olayları ve düşünceleri kavrayıp muhakeme edebilen, onların arasında bağlar kurabilen kişidir.

Zekâ Nasıl Gelişir?

Çocuk zekâsının gelişmesi iki şekilde olur:

1- Olgunlaşma, yani bedensel gelişme

2. Çevredeki insanlar ve olaylardan öğrenme.

Olgunlaşma

Çocuk yeni doğduğunda beyni henüz küçüktür, sinirler ve hücreler daha tam gelişmemiştir. Çocuk olgunlaştıkça, yani geliştikçe, büyüdükçe, beyni de olgunlaşacak ve birçok şey öğrenebilecek hale gelecektir.

Örneğin, yeni doğmuş bebek konuşamaz çünkü zihni henüz bu faaliyeti yürütecek kadar gelişmemiştir. Zamanla, çocuğun beyni ve sinir sistemi geliştikçe zorlaşan şeyler yapmayı başaracaktır.

Zekânın olgunlaşması sonsuz değildir, çocuğun doğuştan beraberinde getirdiği zihin yapısının esnekliği, genişliği kişiden kişiye değişebilir. Bunun yanı sıra iyi bakım ve beslenme çocuğun zekâsının olgunlaşmasına yardımcı olur.

Öğrenme

Zekânın öğrenme ile ilişkisini de şöyle belirtebiliriz: zekâ, her ne kadar doğuştan gelme bir tabiat vergisi ise de, bu yeteneğin işlenmesi gerekir. Ana-babanın ve çevrenin ilgisi ve öğretmesi ile çocuğun zekâsı gelişir. Tıpkı "İşleyen demir pas tutmaz" ata sözünde olduğu gibi, çocuğa zekasını işletme imkanlarını vermek lazımdır ki, okul çağına geldiğinde öğrenmeye hazır olsun.

Örneğin aynı zekâ gücü ile doğmuş iki çocuk alalım. Bu iki çocuktan birisi ana-babasından ilgi ve teşvik görerek, iyi beslenerek büyütülmüş olsun. Diğeri de ilgisiz, bakımsız, yetersiz bir beslenme ortamında yetiştirilmiş olsun. Birinci çocuk okul çağına geldiğinde daha uyanık, daha öğrenmeye hazır olacaktır, çünkü zekâsını geliştirme imkânları ona sağlanmıştır. İlgisiz, bakımsız çocuk ise yaşıtlarından geri kalabilecektir, zira ona zekâsını geliştirme imkânları tanınmamıştır.

Şu halde zekânın gelişiminde çocuğun doğuştan beraberinde getirdiği yapı ile çevreden gelen öğrenmenin birlikte işlemeleri önemli olmaktadır. Çocuk, doğuştan itibaren adım adım bilgi edinir; bu bilgileri kendinde var olan zihin yapısına yerleştirir; yavaş yavaş birbirine benzer bilgileri benimser, sindirir. Ancak bir gün karşısına yepyeni bir durum, bildiklerinden farklı bir bilgi çıkar. Çocuğun o anki zihin yapısı bu yeni bilgiyi kolayca tanıyıp anlamasında yetersizdir. Bu yüzden bu yeni ve farklı bilgiyi, zihnine yerleştiremez, benimseyemez, sindiremez. Bu yeni bilgi ile başa çıkmak için çocuğun zihin yapısında bir değişiklik meydana gelmeye başlar.

Çocuk zamanla bu yeni bilgiyi de sindirecek şekilde gelişir. Bu değişiklikle çocuk zihinsel gelişiminde bir adım ileriye gidecektir! Çünkü zihni yapısı farklılaşmış, değişmiş ve yeni bilgileri alabilir hale gelmiştir.

Bir örnek verecek olursak, bebek önce annesinin yüzünü diğer yüzlerden ayırır ve zamanla birçok yüzü tanır ve benimser. Adeta, her yeni yüz gördüğünde "Bu da bir insan yüzü" diye düşünür. Ancak bir gün kaza geçirmiş ve yüzü gözü sargılar içinde birisini gördüğünü farz edelim. Bu sargılı yüz, çocuğun zihin dağarcığındaki diğer yüzlerden farklıdır ve onlarla uyuşmamaktadır. Bu durumda çocuğun bu bilgiyi sindirmesi güç olacaktır ve onun yüz olduğunu kavrayamadığı gibi, belki de korkacak ve ağlayacaktır.

Kısa sürede bu gibi farklı olaylar, çocuğun zihin yapısında bir farklılaşmaya yol açacaktır ve "bir de sargılı, sakat yüzler varmış" dercesine düşünmeye başlayacaktır. İşte bu şekilde çevreden gelen bilgileri, ya var olan zihin yapısı içinde, ya da zihin yapısında değişiklikler yaparak, dağarcığına katan çocuk, zekâsını geliştirecektir.

Doğumdan itibaren geçen iki yılda çocuk, görme, işitme, dokunma gibi duyularını kullanarak dünyayı tanımaya çalışır. Zaten doğduğunda bazı becerilere sahiptir.

Yeni doğan çocuk, ışığı görür, hareketleri fark eder, 50 santim ötesindeki her şeyi izleyebilir. Ses yüksekliklerini ayırt edebilir, başucunda el çırptığınızda sesin geldiği yana başını çevirebilir, ninni gibi ritmik ses ve şarkıları duymaktan hoşlanır, ağlamasını keser. Ağzının kenarına dokunulduğunda başını o yana çevirip, ağzını açıp, emme hareketleri yapar.

İşte böyle becerilerle dünyaya gelen çocuk zamanla dünyanın bir düzeni olduğunu, güneşin sabah doğup akşam battığını, etrafındaki eşyaların, insanların sabit olup, birdenbire ortadan yok olmadıklarını anlar. Tabii etrafında çeşitli eşyaların, oyuncakların, insanların bulunması ve çocuğun onlarla devamlı ilişkide olması çocuğun dünyasını anlamasına, değerlendirmesine yardımcı olur.

İlk iki ayda çocuk annesinin memesini, ya da mama şişesini tanır ve görünce rahatlar. Üç ayın sonunda, annesinin yüzünü tanıyacak hale gelir, ona gülümsemeye, onu görünce heyecanlı hareketler yapmaya başlar. Çünkü annesinin yüzünü başka yüzlerden ayırt etmeğe başlamıştır.

Altı aylık çocuk, annesinin geliş gidişlerini, ayak seslerini izler; onun odadan çıktığında yok olmadığını, tekrar döneceğini bilir, hatta sık sık onun çıktığı kapıya bakar. Bu aylarda çocuk “cee" oyunundan çok hoşlanır; zira bireylerin kaybolup, tekrar ortaya çıkmaları çevresinin gerçekten düzenli olduğunu ispat eder.

Aynı şekilde, bir yastığın altına kayan boş memesini ya da bir örtünün altına saklanan oyuncağını; nereye saklandığını görürse, bulabilir. Demek ki yaklaşık olarak dokuz aya gelindiğinde çocuğun zihin gelişimi, bireyleri aklında tutmasına, hatırlamasına, gördüğü şeyleri birbirinden ayırt etmesine imkân verir.

Bir yaşındaki çocuk sadece annesini değil, etrafındaki diğer kişileri de tanıyıp birbirinden ayırt edebilir. Yabancılardan korkar, eve gelen misafirin kucağına gitmez, ya da ağlar. Kaybolan bir şeyin, ya da evin içinde değişik bir odaya giden annesinin nerede olabileceğini tahmin edebilir. Eğer emekliyor ya da yürüyorsa onu aramaya gidebilir.

Ancak erken emeklemenin ya da yürümenin zihin gelişimi ile büyük bir ilişkisi yoktur. Bunlar daha çok beden gelişimine dayalı faaliyetlerdir. Öte yandan çocuğun erken hareketlenmesi onun daha çok şey öğrenmesi ve çevresi hakkında daha çok bilgi edinmesi açısından yararlı olacaktır. Çünkü hareketli çocuk daha çok ve çeşitli eşya ve insanla temas edebilir.

Bir yaşından itibaren çocuğun dil gelişimi de hızlanır. Birçok şeyi söyleyemese bile, kendisine söylenilen kısa cümleleri anlar. "Şunu getir", "Bunu ver", "Onu koy" gibi cümleleri anlayıp söylenenleri yapabilir. Kısa zamanda tek tek kelimeleri söyleyebilecek hale gelir. "Anne, baba, gel, git, yok" gibi sözcükleri yerinde kullanabilir.

Bir ile iki yaş arasında çocukta taklit de ortaya çıkar. Hem söyleneni taklit edebilir, hem de yapılan bir davranışa örneğin ana - baba "vah vah" derse, o da diyebilir; elini çırparsa o da çırpar. Gitgide çocuk şu anda yapılmayan, biraz önce yapılan bir davranışı ya da geçmişteki bir olayı taklit edebilir.

Örneğin ana - baba "köpek nasıl yaptı" diye sorunca "hav hav" diyebilir, bebeğini yatırıp annesinin yapmış olduğu gibi "ee, ee" diyebilir. Annenin daha önce bir yere kaldırmış olduğu bir oyuncağını, elinden tutup oraya götürüp, göstererek isteyebilir. Bütün bunlar çocuğun zihninin ne derece gelişmiş olduğunu, neleri düşünüp hatırlayıp ortaya çıkarabildiğini bize göstermektedir.

İki yaşlarından itibaren çocuk tek tük kelimelerle ya da işaretlerle ne istediğini anlatabilir. Çevresindeki eşyaları tanır ve hatırlar. Artık kendisinin başka insanlardan ve nesnelerden ayrı bir parça olduğunu anlayabilen, düşünebilen bir kişi haline gelmiştir.

4.5 5 2
YORUM YAP ve PUANLA